Erken dönemde kurulan nitelikli ve anlamlı bağlar beynin biyokimyasını değiştirdiği araştırmalarla desteklenmiştir. Çocuğunun ihtiyacını duyan, anlayan, saygı duyan ve cevap veren ebeveynler çocuklarının duygusal gelişimlerini destekledikleri gibi sinir sistemlerinin sakinleşmesine böylelikle biyolojik süreçlerinin gelişmesine katkıda bulunmuş olurlar.
Niyetimiz çocuğun dünyasında derin anlamlar taşıyan duygusunu ortadan kaldırmak değildir, duygusu ile sağlıklı bir yolla başa çıkmasını öğretebilmektir. Her davranışın altında çok kıymetli duygular yatar. "Çocuğum hiç öfkelenmesin, ağlamasın, bağırmasın" beklentisi gerçekçi değildir. Buzdağının görünen yüzüdür, çocuğumuzun ihtiyacını anlamaya çalıştığımız bir kapıdır ‘öfke' aslında. Altında gizlenen, hayal kırıklığını belki korkuyu görebilmektir işlevsel olan. Esasında görülmeyen, yatıştırılamayan duygulardan derin yararlar alırız. Diğer bir yandan ise, duyguların çok yüksek olduğu anlarda çocuklar öğüte ya da teselliye açık değillerdir. Stres seviyelerinin yükseldiği bu anlarda, çocuğunuzun sizi duyamaz haldedir. Yeni bir beceriyi öğretmenin ise, hiç uygun bir zamanı değildir.
Peki ya nasıl olacak? Empati ile yaklaşırsak çocuğun duygusunun şiddetinin azalmasına katkıda bulunmuş oluruz. Sakinleşeceği alanı çocuk kendi kendine açamaz. Önce yetişkin kendi bakımını sağladıktan sonra onu bu güvenilir alana davet etmelidir. İlişkiye istekli, duyguları kapsanan, varlığı olduğu gibi değer gören ve ne yaparsa yapsın sevilebilir olduğunu hissedeceği bir ebeveyn arzusundadır. Sıcak bir gülüş, yumuşak bir temas, sakin bir ses tonu, çocuğun dünyasında derin bir anlam bulur.
Merakla yaklaşmazsak, elimizden kayıp giden zamanla birlikte ‘bağlarımız' da olabilir. Ancak, şifresi çözülen bir çocuk kendisine, dünyaya ve geleceğe güvenle bakacaktır.